
Oyunun Öğretici Yanı
Türk Dil Kurumu ‘oyun’ sözcüğünü ‘insanın vaktini hoş geçirmesine, oyalanmasına yarayan, genellikle belli kuralları olan eğlence’ ve ‘genellikle çocukların oynadığı, hiçbir çıkara dayanmayan, eğlenceli yarış vb.’ şeklinde tanımlıyor. Çocukluğumu ve oyun oynarken gördüğüm çocukları göz önüne aldığımda gerçekten de oyun oynamanın yukarıdaki tanımlara fazlasıyla uyduğunu görüyorum. Oyun oynadığımızda yaşadığımız o devasa eğlenceyi o kadar iyi bilirdik ki hep aynı coşkuyla çıkardık evden. Koşarak arkadaşlarımızın yanına gider hiç vakit kaybetmeden oynayacağımız oyunu seçerdik. Her oyunun kendine özgü kuralları olurdu ve bu kurallara uyulmadığında tansiyon yükselir, sinirler gerilirdi. Kurallara uymayanlara da ‘mızıkçı’ diye söylenilip durulurdu.
Bazen okulda bile öğrenemediğimiz kavramları; arkadaşlarımızdan oynadığımız oyunlar aracılığıyla öğrenirdik. Tabii tüm bu öğrendiklerimizin yetişkinlik dönemlerimizi de etkileyeceğinden bi’haberdik. Örneğin; takım olarak oynadığımız oyunlarda; ekip ruhunu, dayanışmayı çok daha somut bir şekilde görüyorduk ve bu durum, bizim takım çalışmalarına olan uyumumuzu etkiledi,
etkilemeye de devam edecektir. Bir diğer yandan sokakta oynarken sosyalleşir ve sosyal ortamlarda hangi durumda ne yapmamız gerektiğini öğrenirdik. Suyumuzu-yemeğimizi paylaşmamız, oynarken düşen arkadaşımızı kaldırmamız ve yardım etmemiz, saklambaç oynarken birini uzun süre bulamayınca heyecanın yerini endişeye bırakması ve birbirimizin güvenliğini önemsememiz sosyal ortamda yaşananlara karşı ne yapmamız gerektiğini öğrendiğimizin en büyük göstergelerindendi. Oyunu sokakta öğrenen çocuklar, ilerleyen dönemlerde de daha korumacı, yardımsever ve dışadönük bireyler oldu. Oynadığımız oyunlar bizlerin; psikolojik, fizyolojik ve sosyal gelişimlerine katkıda bulundu.
Oyun Kültürünün Değişimi
Senelerce sokakta oynadıktan sonra bir şeyler değişmeye başladı sanki. En önemlisi teknoloji çok hızlı bir şekilde yaygınlaştı ve sokakta oyun oynayan o çocukların yerini bilgisayar başından kalkmayan çocuklar aldı. Bilgisayarda oyun seçeneği sınırsızdı. Oyun kültürünün değişmesi ve bu değişimin sonuçları kısa vadede hiçbirimizin dikkatini çekmedi belki ama uzun vadede çok fazla şeyi değiştirdiğini düşünüyorum. Öncelikle fiziksel olarak efor sarf etmemeye başladık. Biraz klişe olacak ama gerçekten de bilgisayarın başına oturduk ve kalkmadık. Yüz-yüze arkadaşlarımızın yerini çevrimiçi oyunlardaki sanal arkadaşlarımız almaya başladı. Tam olarak tanımadığımız ‘arkadaş’larımızla saatlerimizi geçirmek normal hale geldi. Dijital ortamdaki oyunların da ekip çalışmalarına katkı sağladığının her ne kadar farkında olsam da yeterince somut olmadığını düşünüyorum. Tüm bunların yanı sıra –sadece- bilgisayar oyunlarıyla büyüyen çocuklar; depresyona, kaygı bozukluklarına yatkın ve daha içedönük bireyler haline geldi, geliyor.
Dijital ortamdaki oyunların bir okyanus olduğunu belirtmiştim. Bu okyanus yararlı olduğu kadar zararlı oyun ve içerikler de bulunduruyor. Bazı saldırganlık içeren oyunlar çocuğu saldırganlaştırabilir, iletişim becerilerini olumsuz etkileyebilir ve tüm bunlar çocuğun ileri dönemlerinde de olumsuz etkilere sahip olabilir.
Yanlış anlamayın, bu yazıda dijital oyunları yermek ya da geleneksel sokak oyunları ile dijital oyunları karşılaştırmak gibi bir amaç gütmedim. Birlikte, çocukluğumuzda oynadığımız oyunların, oyun türlerinin ileri dönemlerimizi nasıl etkilediğine yani oyun gerçeğine göz atıp farklı bir bakış açısı kazanalım istedim.
Psikolog Mert İçme